Deniz Altı Şehrinde Yaşanan Esrarengiz Hikaye

Deniz Altı Şehrinde Yaşanan Esrarengiz Hikaye post thumbnail image

Dünya Masalları

Deniz Altındaki Esrarengiz Dünya 

Pencereden dışarıyı izliyordu, bir anda pencere kaybolmuştu. Bulunduğu yer bir gölün yanı olmuştu. Biraz yürüdü göle doğru ve karşıdaki alacalı renklere sahip kuşlara bakıyordu. Gölün yakınına geldiğinde bir an dengesini kaybetti ve içine düşmekten son anda kurtuldu.

Ani bir ses geldi ve arkasını döndüğünde kimseyi görememişti. Tekrar önüne döndüğünde, çok güzel renklere sahip bir balığı ona bakıyorken gördü. Balıkta tuhaf bir şeyler vardı, sanki bir insan gibi gözlerine bakıyordu. İçi ürpermişti ve ne oluyor böyle, acaba buradan gitsem mi, diye düşünürken, bir ses geldi. Hayır, nereye gidiyorsun, dedi. Kimdi bu, sağa sola bakındı, bu seste nerden çıkmıştı, hem de içinden geçirdiği sesi duymuştu. Kimseyi göremiyordu, iyice ürperdi ve hemen uzaklaşmalıyım, diye düşünürken, yine aynı sesi duydu. Gitme dedim, nereye gidiyorsun deyince bu defa sesin geldiği yönü anlamıştı. Bu ses gözlerine inanamasa da balıktan geliyordu.

Balık konuşmaya devam etti, hadi beni takip et, gidiyoruz. Ali de, nereye gidiyoruz, ne diyorsun sen, bu nasıl olabilir, sen konuşamazsın, dedi. Balık, konuşuyorum işte, görüyorsun sen de. Anlamak istiyorsan sebebini, peşimden gel diyorum, dedi ve suya daldı. Ali arkasından sesleniyordu. Dur, beni bekle nasıl geleceğim! Diye bağırıyordu ama balık yüzmeye devam ediyordu. Derinlere indikçe görüntüsü de kaybolmaya başlayınca, bir anlık merakla suya daldı. Balığı suyun altında daha net görüyordu. Arkasından kavuşmak için hızlıca yüzüyordu. Gölün altı çok renkliydi. Sanki suyun altında yeni bir dünya vardı. Bir ara bu renk diyarına daldı ama bir anda irkildi, balık gidiyor kaybedeceğim, diye düşündü ve tekrar hızlıca peşinden yüzmeye başladı.

Balık bir süre sonra, eski bir su altı şatosu gibi bir yerin kapısından girince, ona kavuşmak için daha çok hızlandı. Ve kapıdan içeriye son anda girmeyi başardı. Şatonun içinde su yoktu. Balığı da göremiyordu. Nerede bu derken bir anda bir genç kızı kendine gülerek bakarken gördü.

Genç kız düşüncelerini okuduğu için, o balık bendim, dedi. Ali iyice şaşırmıştı. Bu bir rüya herhalde, diye düşündü. Ama rüyada olsa çok farklı ve özel bir rüya, neler olacak diye merak ediyorum diye düşündü. Genç kız tekrar gülümsedi ve hadi sudan çık da beni takip et, dedi. Yukarıya çıktı ve kız ona bazı kıyafetler verdi. Onları giydikten sonra kızın peşinden yürümeye başladı.

Nereye gidiyoruz, ne zaman anlatacaksınız bu yaşananların anlamını, diyordu genç kıza. Genç kız da Sabırlı ol, öğreneceksin. Ben daha fazla konuşamam, dedi. Hadi oyalanma takip et beni diye ekledi. Büyük bir salona girdiler. İçeride çok gösterişli bir kıyafet giymiş güzel bir genç kız daha vardı. Oturduğu yere bakılınca, bu şatonun prensesi bu diye düşündü. İçeri girdiklerinde, prenses de Ali’ye gülümsedi ve hoş geldin, dedi. Prenses diğer genç kıza göz işaretleriyle gidebilirsin, dediğinde genç kız dışarı tam çıkacakken, Ali dur, nereye gidiyorsun, dedi. Genç kızda benim görevim şimdilik buraya kadar, gerekenleri o sana anlatacak, dedi.

Prenses Ali’ye gülümsedi ve korkma dedi. Benim adım Mina. Ve senin yardımına ihtiyacımız var. Ben sana anlatacağım, durumu.

Ali iyice meraklanmıştı. Nasıl yardım edebilirdi onlara. Onlar farklılardı kendisi ise sıradan bir insandı.

Mina şaşkınlığını anlıyorum, ama Sabırlı ol anlatacağım ama şuan değil, şimdi sen odana git ve dinlen, dedi. Kapıda duran diğer genç kıza seslendi. Deniz gir içeriye, Ali beye odasını gösterin, Lütfen dedi. Deniz deyince içeriye kendisini buraya getiren genç kızı gördü. İsminin Deniz olduğunu öğrenmiş oldu.

Deniz içeri girdi ve beni takip et dedi, odadan çıktılar. Deniz sanki ilk gördüğü ana göre şuan çok ciddi bir tavır takınıyordu. Aklını okuduğunu bildiği için sormadı ve isterse açıklar diye düşündü. Ama merak ettiği bir şey vardı. Burada herkes onun iç sesini duyabiliyor muydu? Odasına varmışlardı. Deniz, burası odan, dedi ve çekip gidecekken Ali soru sormak istiyorum, bir dakika bekler misin? Diye sordu. Evet, dinliyorum söyle dedi, halen soğuk bir ifade taşıyarak. Benim iç sesimi herkes duyuyor mu burada diye sorunca, Deniz, hayır sadece ben duyuyorum rahat ol, dedi ve gitti.

Ali odasına girdi ve dinlenmeye çekildi, aklında bir sürü soru vardı ama kime sorabilirdi. Deniz de çok soğuk davranıyordu. Onu da merak ediyordu, ilk şatoya girdiklerinde gülümsüyordu ta ki Mina’nın yanına gittikten sonra bir anda soğuklaşmıştı. Anlam veremiyordu hiçbir şeye ama beklemekten başka bir şey gelmiyordu elinden.

Deniz altında günlerini geçiriyordu, kaç gün geçmesine rağmen kendisine bu konu hakkında açıklama yapan yoktu. Artık dayanamadı ve Mina’yla bu konuda görüşmeye gitti. Mina daha sonra söyleyecektik ama sen madem bu kadar acele ediyorsun anlatayım, diye söze başladı. Bizim ulaşmamız gereken bir kitap var. Fakat bu kitaba bizler dokunamıyoruz. Bir insanın getirmesi gerekiyor ama o insanın da hiç yalan söylemeyen biri olması gerekiyordu. Uzun zamandır yeryüzünde araştırmalar yaptık ve seni izledik. Senin yalandan uzak kaldığını öğrendik. Bize yardım etmeni ve o kitabı bize getirmeni istiyoruz. Bunun nedenini şuan sana söyleyemem ama bunu bizim için yapman hayati önem taşıyor, dedi. Ali’nin merakı iyice artmıştı. Nasıl bir sebebi vardı acaba? Merak etse de soramıyordu, çünkü en baştan söylemeyeceğini belirtti. Mina, bize yardım edecek misin? Diye sordu Ali’ye.

Ali de madem bu kadar önemli, yardım edeceğim ama nasıl dedi. Mina sana bazı kitaplar vereceğiz öncelikle onları okuman ve bilgi edinmen gerek, daha sonra yapacağın görevi sana açıklayacağız, dedi. Ali odasına geçti. Birkaç saat sonra Deniz odaya girmek için izin istedi. Denizi geldiği ilk günden sonra bir daha görememişti ve merak etmişti. Karşısında onu görünce sevindi, bir tanıdığını görmüş gibi hissediyordu nedense. Belki de ilk onunla karşılaştığı içindi ya da o ilk intibası gülüşüyle yakınlık hissi vermişti. Daha sonra o gülümseme kaybolmuşsa da onun aklında daha çok ilk hali kalmıştı.

Deniz kitapları masanın üzerine koyup çıkacakken, Ali biraz bekler misin, diye sordu. Deniz bekliyorum ama gideceğim, ne söyleyeceksen çabuk ol, diye karşılık verdi.

Ali neden yüzün asık ve beni buraya senin getirmene rağmen bana açıklama yapmadığın gibi seni tekrar göremedim. Ayrıca Mina bana bazı şeyler söyledi ama detaya inmedi, sen biliyorsan açıklar mısın, dedi. Deniz de; Benim görevim seni buraya getirmekti, bu yüzden beni görüp görmemeye takılma ve Mina sana ne söyledi? Diye sordu. Ali söylediklerini söyleyince, Deniz’in gözlerinde belirsiz bir duygu oluştu. Ne dediyse o işte, ben bilmiyorum detaylarını ona sor, deyip biraz kızgın bir tavırla odadan ayrıldı.

Bir şeyler ters gidiyordu ama nedenini anlayamadı. Kitapları biraz incelemeye başladı. Değişik şeyler yazıyordu, ilgisini çekmişti kitapta yazanlar. Bütün gece kitabı okudu, ilk kitabın yarısına gelmişti. İyice yorulduğunu anlayınca uykuya daldı.

Rüyasında kitapta okuduğuna benzer canlılar görmüştü. Yine büyük bir okyanusun derinlerinde olan bir şatoya gitmişti ve orada Denizi üzgün şekilde kendine bakarken gördü.

Uyandıktan sonra, tekrar kitabı eline alıp merakla okumaya devam etti. İlk kitabı üç gün içinde bitirmişti. Sıra diğer kitaplardaydı, merakla diğerlerine de başlamıştı. Bu süreçte, arada Mina’nın daveti üzerine onunla sohbet etmeye gidiyordu. Denizi de sadece Mina’nın yanına gittiğinde görebiliyordu birkaç dakika.

Mina, Ali’ye çok yakın davranıyordu. Bu yakınlık arttıkça, Deniz’in de tavrı daha soğuk oluyor ve çoğu zaman Ali’ye bile bakmıyordu.

Nihayet kitapları okumayı bitirmişti. Şimdi Mina’yla konuşmanın zamanı gelmişti yapacağı hakkında. Mina’nın yanına gidecekken şatoda bazı konuşmalara şahit olmuştu. Bunu önemsemeyip, Mina’nın yanına gitti.

Mina her zamanki gibi Ali’ye gülümsedi ve hoş geldin, dedi. Sanırım kitap bitti, bunu haber vermeye geldin. Ali de, evet doğru bildiniz, dedi.

Mina o zaman sana yapman gerekeni söyleyeyim, diye başladı. Sen ve birkaç arkadaş birlikte buradan uzakta olan başka bir şatoya gideceksiniz. Onlar seni koruyacaklar ama senin kitabı alıp gelmen gerekiyor. Gideceğin yerde dikkatli ol. Kitapları dikkatle okuduysan, hata yapmayacağını ve bu işi kolaylıkla atlatabileceğini düşünüyorum, dedi.

Hazırlıklar başlamıştı, birlikte gidecekleri arkadaşlardan biri de Deniz’di. Bu yolculuğa onunla çıkacak olmaktan memnundu Ali. Deniz’in dışında üç kişi daha vardı birlikte gidecekleri.

Yola çıktılar ve uzun bir yolculuktan sonra, şatonun girişine varmışlardı. Saklanıp kapıda beklemeye başladılar. Ali de merakla bekliyordu, düşündüğünden daha tehlikeliydi sanırım bu görev. Deniz’in yanından ayrılmamaya çalışıyordu. Ne kadar soğuk da davransa en çok ona güveniyordu.Şatonun girişindeki değişik canlıları aşmaları gerekiyorlardı. Yanlarındaki kişilerden bir tanesi kapıya yanaştı ve onlara bir bitki ikram etti. Onlar bu bitkiyi yiyince, bir süre sonra uyuya kaldılar. Bunun üzerine, onlar uyanmadan hemen içeri girip işlerini halletmek için harekete geçtiler. Hızlı ve sessiz adımlarla içeriye girdikten sonra, merdivenlerden çıktılar. Merdivenler bayağı uzundu. Ali yorulmuştu ama durmadan yollarına devam etmeleri gerekiyordu. Nihayet kırmızı bir kapının önünde durdular. Kapının açılması için uğraştılarsa da bir yolunu bulamadılar. Aşağıdan sesler gelmeye başlamıştı. Biri yukarıya çıkıyordu, Ali kitapta okuduğu bir kısmı anımsadı. Kitapta kırmızı kapının açılışıyla ilgili bir şey yazıyordu. Etrafa iyice göz attıktan sonra tuğlaları saydı ve yukarıdan 9 uncu olan olduğunu anladı fakat boyları yetmiyordu. Aceleyle Denize omuzuma çık ve şu tuğlaya bastır dedi. Deniz soru dahi soramadan omuzuna çıktı ve dediğini yapınca kapı açıldı. İçeriye girdiler ve hemen kapıyı kapattılar.

Bir süre sessizce kapının arkasından dışarıyı dinlediler. Kapının yanında birileri vardı, sesleri geliyordu. Merakla içeriye girecekler mi diye beklerken, bir süre sonra gittiklerini fark ettiler. Odaya iyice göz atmaya başladılar. İçeride birkaç kapı vardı. Hangisi doğru kapı olduğunu bilemedikleri için, ayrılıp kitabı öyle aramaya karar verdiler. Herkes bir kapıdan gidecekti. Son kapıdan da Ali ve Deniz birlikte gidecekti, öyle karar vermişlerdi.

Ali okuduklarından oluşan bir hisle, mavi tokacı olan kapıdan biz gidelim, dedi. Herkes kapılardan içeriye girdi ve sessizce ilerlemeye başladılar. Ali, Deniz’le yalnız kalmasının üzerine, ona sorular sormak istedi. Deniz bana açıklama yapman gereken şeyler var sanırım, diye söze başladı. Deniz, çok da umursamadan sessiz ol, dedi. Yapacak bir açıklamam yok, diye ekledi. Ali aklımı okuyabiliyor musun, şuan diye sordu. Hayır, değil mi? Kitaba göre bu özelliğin devre dışı kalıyor bu şatoda deyince Deniz iyice şaşırdı ama belli etmemeye çalıştı. Diyelim öyle, ne olacak yani, dedi. Bunu mu soracaktın, senin yüzünden yakalanacağız sessiz ol artık.

Ali; söyleyeceklerim bu kadar değil. Bir de duyduklarım var, deyince. Deniz duraksadı, ne duydun? Diye sordu. Ali de geçen duyduklarını anlattı. Deniz’in yüz ifadesi yine değişmişti. Duyduklarının doğru olduğunu anlamıştı. Ama bir şey söylemiyordu ve işimize bakalım, artık sessiz ol diye çıkıştı. Bir şey söylemese de Ali doğru olduğunu anlamıştı. Israr etmedi ve yoluna devam ettiler. Yine iki kapı çıktı karşılarına, seçim yapmaları gerekiyordu. Ama bu defa ki seçim riskliydi, ikisi de biliyordu. Doğru kapıyı seçmezlerse, bir tuzak çıkacaktı ve belki de hayatlarının sonu olacaktı.

Uzun bir süre kapıda birbirlerine bakakaldılar. Deniz, ne olacaksa olacak seçelim artık birini, dedi. Ali de bir dakika düşünüyorum bekle, dedi. Etrafına bakmaya başladı ve köşede uzun bir demir çubuk vardı. Gitti ve çubuğu aldı eline. Deniz meraklandı, ne yapıyorsun sen, diye sordu. Ali de köşeye geçelim bekle göreceksin, dedi. Kapılardan uzak bir köşeye geçtikten sonra, çubukla biraz zorlayarak kapılardan birini açmayı başardılar. İçeriden gelen yakıcı ışın demirin kapı kısmında olanı eritmişti. Yanlış kapıyı açtıklarını anladılar. Bir yolunu bulup kapıyı kapatmaları ve diğer kapıyı açıp kitabı almaları gerekiyordu. Ellerindeki çubuk yandığı için kısalmıştı bayağı, kapıya yaklaşamazlardı da. Ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. Bir anda gözüne takılan bir şey olmuştu Deniz’in. Demir çubuk erimesine rağmen, kapının tam karşısındaki duvarda olan tabloya hiçbir şey olmamıştı. Demir çubuğu eline aldı ve tabloyu yere düşürmeyi başardı ve hafiften çektiler kendilerine doğru. Tabloyu hafifçe kapının oraya doğru götürdüler ve çubukla kapıyı çekebildiler. Tam kapanmamıştı ama yine de, tabloyla birlikte geçebilirlerdi. Tabloyu ellerine alıp hızlıca diğer kapıya gittiler.

Dünya Masalları

Dünya Masalları 

Doğru kapı bu olmalıydı ama yine de emin olamazlardı. Kapıyı ellerindeki demir çubuğun kalan kısmıyla kenardan açmaya çalıştılar. Ve bir süre beklediler. Ne ses ne de başka bir şey olmayınca, içeriye girmeye karar verdiler.  İçeri girdikten sonra odada büyük bir boşluk gördüler. Kitap karşıdaydı ama oraya nasıl ulaşacaktı. Deniz de gidip alamazdı. Çünkü kitaba sadece Ali dokunursa bir şey olmazdı. Deniz o boşluğu atlayarak geçebilirdi ama Ali bu kadar mesafede düşebilirdi. Bir süre bekledikten sonra, sesler duymaya başladılar. Birileri geliyordu, acele etmeleri gerekiyordu. Ali bir anlık heyecanla koştu ve atladı. Tam düşecekken, son dakika da eliyle bir çengeli tutmayı başarmıştı. Tırmanıp çıkması gerekiyordu. Biraz zorlandı ama sonunda çıkmayı başarmıştı. Kitabı eline aldı ve yandaki kolu çevirdi. Kolun ne işe yaradığını biliyordu.

Aradaki boşluk kolun çevrilmesiyle kapanmıştı ve hızlıca Deniz’in yanına geldiği esnada, canavar gibi biri kapıda belirdi. Yanlarında da birkaç adamı, Denizi tuttular ama Ali’ye dokunmuyorlardı. Ali’ye kitabı yerine bırak yoksa kız ölür, dediler.

Onlar kitaba dokunamıyorlardı, diğerleri gibi. Dokunurlarsa ölecekler diye düşündü. Tamam ama Deniz dışarı çıksın sonra koyacağım, dedi. Denizi bıraktılar ve kapıdan çıktı. Deniz dışarı çıkar çıkmaz, Elindeki kitapla koşarak kapıya yöneldi. Deniz kaç, diye bağırıyordu bir yandan, Deniz diğer kapının yanında beklerken, Ali diğer kapı kapanmadığı için geçemeyebilirdi. Deniz tabloyla geçmeyi başarmıştı ama o orada kalmıştı. Neyse ki kitap elinde oldukça hiç biri ona dokunamazdı. Ama Denizi yakalamamaları gerekiyordu. Hafifçe kitabı kapının önüne tutunca yanmadığını fark etti ve kitabı önüne alarak hızlıca karşıya geçti ve onlarda bir şekilde gelirler diye yerdeki sopayla kapıyı iyice açtı ve oradan uzaklaştılar.

Diğer şatoya vardıklarında Mina’nın onları beklediğini öğrendiler. Mina’nın yanına gittiler ve kitabı ellerinde görünce, Mina gülümsedi. Demek başardınız, hiç şüphem yoktu, diye gülümsemeye devam etti. Kimse dokunamadığı için, Ali’ye kitabı gösterdiği yere bırakmasını istedi. Bir cam fanus hazırlanmıştı kitap için.

Kitabı fanusa koyduktan sonra, Ali’ye odana gidebilirsin, yoruldun dinlen, dedi. Ali odasına giderken, Mina ile Denizin sesini duydu. Belli etmeden dinlemeye başladı. Deniz, ailemi söz verdiğin gibi bırakacaksın değil mi? Diye sorunca. Mina gülerek, hayır kitap için sağol ama sen de ailenle birlikte şatonun zindanlarında kalacaksın, dedi. Deniz çok sinirlenmişti ama yapabileceği bir şey yoktu. Sen yalancısın! Diye bağırdı sadece. Diğer kişiler gelip Deniz’i kollarından tutup zindana götürdüler.

Bir hafta boyunca Ali odasındaydı ve kitapları tekrar okumaya başladı. Kitapta dikkatini çeken bir kısım olmuştu. Ama nasıl olacağını anlayamamıştı. Mina artık, Ali’yi yanına çağırdı.

Kitabın fanusunu açmalarını söyledi. Kitabı Ali’nin alması ve okuması gerekiyordu. Ali ise bugün hastayım, yarın okuyayım deyince Mina bir şey belli etmeden gülümsedi ve tabi olur dedi. İçten içe çok sinirlenmişti ama yanlış bir tepki veremezdi. Uzun süredir bu anı bekliyordu. O gece, Ali uyuyacağım diye odasına çekilmişti ama aslında zindanda Deniz’in bulunduğu odayı aramaya başladı. Günün aydınlanmasına bir saat vardı, nihayet bulmuştu ve kapıyı açmayı başarmışlardı. Sessizce Deniz ve ailesi oradan uzaklaştılar. Deniz’in ailesi şatodan çıktıkları sırada Ali Deniz’e bir şeyler söyleyince, Deniz ve Ali tekrar içeriye döndüler. Nihayet gün aydınlanmıştı. Ve Mina Sabırsızlıkla, Ali’nin gelmesini bekliyordu. Ali içeriye girdi ve Mina heyecanını saklayarak hafiften gülümsedi.

Ali fanusun kilidinin açılmasını bekliyordu. Fanus açıldıktan sonra kitabı eline aldı. Doğru sayfaları bulması için Mina’nın yardımına ihtiyacı vardı. Bu yüzden kitabı eline alıp karşısına geçti sakince. Evet, görevimi yapayım ve artık gideyim, dedi. Mina tabi ki, her şey için çok teşekkür ederiz. Son bir görevden sonra gidebileceksiniz evinize, dedi.

Mina sayfaları çevirmesini söyledi, o esnada bir kişi gelip Mina’nın kulağına bir şeyler fısıldayınca yüz ifadesinin değiştiğini gördü. Sanırım Deniz’in kaçtığını öğrenmişti. Bunun Ali’nin yaptığını da anlamıştı. Ama belli etmeden, ona gülümsedi ve yirmi beşinci sayfayı açar mısın, dedi. Açtığı sayfayı göz gezdiren Ali, yanlış sayfayı söylediğini fark etti. Belli etmeden bazı kelimeleri değiştirerek okudu.

Bir yolunu bulup dışarı çıkması gerekiyordu Deniz’i bulmak için. Biraz bekledikten sonra, dışarıdan başka biri daha geldi. Ve bu gelen kişinin söylediklerinden sonra, Mina telaşlanmıştı ve tamam o kısmı bırak, Elli dördüncü sayfayı bana bakarak oku, dedi. Ali de tamam ama ne kadarını okumam lazım, yanlışlıkla hepsini okumayayım deyip ağzından laf almaya çalıştı. Oku sen, ben durman gereken yeri söyleyeceğim, diye bağırarak karşılık verdi. Hadi, acele et, diye telaşla bağırdı. Ali okumaya başladı ve biraz okuduktan sonra diğer sayfanın yedinci satırında dur ve kitabın üstüne şu şişedekileri dök, dedi. Ali de şişeyi alınca, bir anda kitabı kapattı ve koşarak odadan kaçmaya çalıştı. Bir şekilde saklanmayı başardı. Mina çok sinirlenmişti ve Onu bulunca öldüreceğim diye bağırmaya başladı. Bir süre sonra şatoda diğer yerdeki canavar gibi olan adamı gördü. Demek ki Mina ondan öyle korkuyordu.

Deniz’i bir an önce bulması gerekiyordu yoksa yakalanacaktı ve ikisi de öleceklerdi. Bulunduğu yerden sessizce çıktı ve dışardakilerden bir şekilde öğrenmek için gizli gizli dinlemeye başladı. Nihayet biri konuşmaya başlamıştı Deniz hakkında. Söylediğine göre Deniz kaçmayı başarmıştı. Yani şatoda değildi. Öyleyse ben de bir yolunu bulup kaçmalıyım, dedi. Kapıdan çıkamazdı, onu bekleyen askerler kapıdaydılar. Başka bir çıkış olmalıydı.

Biraz ilerlediği sırada tam kendisini birileri görecekken, biri onu tutup çekmişti. Çeken kişi ağzını kapatmıştı, heyecanla bağırmasın diye. Yüzü örtülüydü ama gözlerinden onun Deniz olduğunu anlamıştı. Beni takip et gidiyoruz, dedi sessizce. Aliyle tam kaçacakken az kalsın yakalanacakları sırada boş bir odaya girip kapıyı kapatmayı başarmışlardı. Ama bir çıkışları yoktu ve her an kapıyı açabilirlerdi. Deniz yakalandık, başka bir çaremiz kalmadı burada sıkışıp kaldık, dedi. Ali de bir dakika karşıma geç ve bekle, onlar kapıyı açana kadar bu kitabı okumayı başarırsam kurtulabiliriz, dedi. Kitabı açtı ve hızlıca okumaya başladı. Tam son satırlarını okuduğu esnada içeriye girmişlerdi. Ve apar topar onları götürecekleri esnada, kitabı eline aldı ve onlara doğru uzattı, hiç birinin dokunamayacağını biliyordu. Hızlıca kitabı tekrar açtı ve Denize bakarak son cümleleri okuduktan sonra, cebindeki şişeyi çıkarıp birazını kitaba ve birazını da Denize serpti. O sırada Mina kapıda, hayır diye bağırıyordu. Deniz bir anda değişti ve yanlarında ona dokunan herkes erimeye başladı. Yıllardır hayal edilen güç asırlar sonra Deniz’e geçmişti.

Okyanusun hükümdarı Deniz olduğu için diğer herkes onun hükmü altına girmişti. Mina uzaktaki bir şatoya hapis edilmişti. Okyanustaki kara büyüler kalkmış ve her şey eski rengine kavuşmuştu.

Sabah alarm çalarken Ali yatağında uyanmıştı ve bir rüyaymış, diye düşündü. Biraz üzülmüştü. Rüya olmasına değil ama Deniz’i bir daha göremeyeceği için üzülmüştü. Kahvaltısını yapıp, dışarıya çıktığında, yolda bir kızın kaza geçirdiğini görünce, koşarak yardıma gitti ve kızı görünce şaşırdı. Kız aynı rüyasındaki Deniz’e benziyordu. Hastaneye götürmek için kucağına alıp, arabaya bindireceği esnada Deniz göz kırpmıştı uzakta olan Anne ve babasına…

Yazar: Derya TURKAY

Edebiyata Dair

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar